ALL IS EXTERNAL YERİM SENİ!

İSMET DOĞAN

17 Mart 2011- 8 Nisan 2011

ALANistanbul – II

İsmet Doğan All IS EXTERNAL – YERİM SENİ adlı sergisinde, yakın dönem resim, video ve fotoğraf çalışmaları ile ALANistanbul’da 17 Mart – 8 Nisan 2011 tarihleri arasında izleyici ile buluşacak. Sanatçı “Babamın Elini Öperken” (2004) adlı çalışmasında olduğu gibi, kültüre dayalı bir ritüel imgeyi, sinema ve resmi ideolojinin imgesiyle tersyüz eder. Bu katmanların üst üste geldiği bir bakış-anlayış: yöntem geliştirir. Öyle ki onun iz sürücüleri oluşur.

80’li yıllardan beri modernleşme sürecinin kendisini problematik haline getiren sanatçı kimlik, bedensellik ve söylem ile uğraşmakta ısrar eder. Çünkü bu sorunsallar hala günceller. Bu bağlamda “All IS EXTERNAL – YERİM SENİ” sergisinin aksını oluşturan paradoks, söylemin kendisinin bedene nüfuz etmesi, aynı zamanda da bedenin söylemi dışsallaştırmasıdır.

‘Yeme-kteyiz (birbirimizi)’ serisiyle ise, örneğin ‘Yerim Beni'(2010) adlı resminde oto portreyi ‘baş’haline getirir, Türkçeleştirir. Türkçe de ‘kafayı yemek’ gibi… Bu terimlerle (kafayı) bozar. Yeniden anlamlandırır, buraya bağlar. Bu acaip ‘iş’ leri ALANistanbul izleyici ile karşı karşıya getirmektedir.

 

 

İsmet Doğan sergisi üzerine bir deneme

Çağdaş sanat her şeyden önce kendisini, kendisinden önceki belki de tüm zamanların sanatlarından doğrudan edinilen keyiften kaçan ve bildiğimiz anlamda estetik olandan uzaklaşan üretimler ile ortaya koyar. Arı bir güzellik algılamasının karşıtı bir ifade kendisini karşılaşmakta en çok zorlandığımız, görselliğin görülmekten ziyade bilinç-dışında bir sarsıntıdan ibaret yaşantılandığı bir süreç. Simgeselleştirilemeyen katı gerçeklik alanına bir nüfuz etme anı, travmatik olan ile bir karşılaşma hali. Bu; bir yönüyle kendilerini kandırılmış hisseden kuşaklar için “bastırılanın geri döndüğü” bir yeni gerçeklik algılamasına denk düştüğü ya da geç kapitalizmin içinde yol bulmak için elverişli bir araç olduğu da söylenebilir. Bu; sanatın gücüdür ve gücünü gerçekten almaktadır.

Lacan’ın dediği gibi semptomu icat eden kişi Marx ise, bu bize açıkça şunu gösterir ki bütüncül toplumsal düzem ile benliğimizin içsel alanları arasındaki yapılar ortak süreçlere bağlanır. Gerçeklik bir tür üretimdir ve hakikat ile bağlarını semptom üzerinden gösterir. Bu içeri ile dışarı arasındaki ayrımın delindiği, fantezi tarafından ayakta tutulan benliğimizin sarsıldığı andır. Aynı zamanda da bu, sistemin kendi bekasını sağlamak adına ürettiği kodlamanın arızalandığı hissini verdiği için de kişi de garip bir özgürlük duygusuna neden olan andır.

İsmet Doğan’ın resimleri ve videoları iki farklı biçimde çağdaş sanatın bu şok etkisinin yalın üretim ifadesini taşır. Bu açıdan videolar resimlere oranla daha elverişli araçlardır. Hareket-imgenin sürekliliği tekrar (geri-sarım) ile birleşince eylemin kendisi ses-imgenin de desteğini alarak izleyici üzerinde kaçmasına fırsat tanımayan bir etkide bulunur. Bu etki videodaki minimal mekan ve süre ile daha da çarpıcı hale gelmektedir. İzleyici kusmalar ile kusma sesleri ve et parçası ile etin duvardaki çarpmasının yarattığı ses karşısında dolaysız bir durumla karşı karşıyadır. İşte semptomatik olanın kusma ve et ile ortak bağları burada kendisini gösterir. Kusma ve et içerinin; saf ve yüce olan her şeyin tersi, dile getirilmesi imkânsız olanın açığa çıkışıdır.

Resimler ise videolardan farklı olanaklar ile kendilerini ortaya koyar. Bu açıdan İsmet Doğan resimlerinde yine gerçek soğuk maddesel bir imgelemle, fantezi ile belirlenen kurmaca arasında bir ara geçişliliğe açılır. Bu açıdan büyük ölçekli resimler, izleyicinin algısına daha güçlü bir müdahale halindedir ve yine ona kaçma fırsatı vermek istemezler. Bu resimdeki beden imgeleri yasanın fantezi olarak yeniden ürettiği bir arzu nesnesi, kusmuk ise bu süreçte ödediğimiz bedele karşılık gelen iğrençlik(abject) duygusudur. Kristeva’nın genel tanımına göre, “iğrenç”(abject) bir ben olabilmek için kurtulmam gerekenlerin tümüdür. İğrenç, bu yolla annenin bedeni ile babanın kanunu arasındaki zamansal geçişi etkilediği kadar sınırlarımızın, iç ve dışlarımızın uzamsal ayrımının kırılganlığını – yani anlamın çöktüğü durumu- ortaya koyar.

Bu yönden İsmet Doğan resimleri Deleuze’ün felsefe dilinde “kıvrım” diye adlandırdığı yerde kendisini yeniden gösterir. Deleuze, topolojik olarak iç mekânın dışarısıyla temas halinde olduğunu yeniden dile getirecektir. Bunu sağlayan kıvrımdır. Kıvrım, içeriyle dışarıyı yaşayan şimdinin sınırında yüz yüze getirmektedir. Dışarısının sabit bir sınır olamadığını ve peristaltik hareketlerle canlandırılmış hareket eden bir madde olduğunu belirtir. Bu hareket kıvrımlar ve kıvırmalarla (folds and foldings) sağlanacaktır ve bir bütün olarak bakıldığında bir içeri(si) oluşturacaktır. Burada ilginç olan sudur. Ayni yerde Deleuze sunu da işaret edecektir: ‘içler/içeriler dışarıdan farklı değildir. Kesinkes dışarının içerisidir.

Bu açıdan ister içeriyle dışarısı arasındaki sınır ihlalleri olarak isterse de birbirlerini oluşturan bir bütünlüklü geçişlilik hali olarak ortaya konulsun, İsmet Doğan sergisi bizi gerçekliğin farklı bir düzlemine sokar. Bu açıdan izleyici videolar olsun resimler olsun dahil olduğu bakışın kaçmakla kurtulamayacağı etkisi altında kalacaktır. Çünkü temel gücünü bilinç-dışı ile kurduğu dolaysız bağdan alan imgelemler izleyicinin kaçsa da saklanamayacağı yani yakalanmaktan kurtulamayacağı bir oyuna girmesi anlamına gelmektedir. İçerisinin dışarısı haline geldiği travmatik bir oyun.

Efe Korkut Kurt