New York’lu sanatçı Roberly Bell doğa ile ilişkimizi sanatın yapay formlarını kullanarak sorguluyor!
Roberly Bell, ALANistanbul’un kapalı sergi mekânları ile açık terasını beraber kullanarak ilişkisel bir proje ile İstanbullularla diyaloga girmeyi hedefliyor. University of Massachusetts and State University of New York’ta heykel eğitimi almış olan sanatçı doğal olanın temsili formlarını sanatsal yaratıcılığına malzeme haline getirirken izleyiciler ile sıcak bir temas ve alışveriş kuruyor. Bu Roberly Bell’in enstalâsyonu ile algısal olarak kurduğu ilişkiyi, kullanılabilir rengârenk heykelleri ile geliştirirken izleyicilere de içten birer ilişki vaadinde bulunuyor.
Roberly Bell çocukluk çağlarının büyük bölümünü Latin Amerika ve Güney Doğu Asya ‘da geçirmiş ve New York gibi bir metropolde yaşamakta olan bir sanatçı olarak, günümüz kentli insanının yaşadığı derin bölünme duygusunu ve doğa ile sorunlu ilişkisini ortaya koymak konusunda kişisel bir meseleye sahip. Modern bireyin doğayı algılayış biçimlerinin aşırı düzeyde denetim ve psikolojik açıdan tümgüçlülük duygusu içerdiğini söylemek mümkün. Kentlerin eril dilinin içine sıkışmış ve yine bu dil tarafından üretilen bu çarpık algılamayı Bell, kadınsı ve sıcak bir ifade ve iletişim ile yerinden ederek Amerika ve Rusya’dan sonra Türkiye’de benzeri görülmeyecek bir sergi ile gündeme getiriyor. Roberly Bell İstanbul’da çalışmalarını atelier 13’de gerçekleştirdi. atelier 13’deki çalışma sürecini çok özel bir deneyim olarak nitelendiren sanatçı, sergisini de izleyicileri ile gerçekleştirdiği bir iletişim süreci olarak tasarlıyor. Her izleyiciye gerçek birer çiçek hediye eden sanatçı, kişilerin kendisine ait yaşadığı binanın fotoğrafını sanatçının çiçekte bulunan karttaki adresine göndererek, onların ilerideki sergilerinin katılımcıları olmalarını istiyor.